MuciZeLeReyoLcuLuk
  ALLAHIN 99 İSMİ
 


ALLAH
Bu ism-i şerif Cenâb-ı Hakk'ın has ismidir. Bu itibarla diğer isimlerin ifade ettiği bütün güzel vasıfları ve İlâhî sıfatları içine alır. Diğer isimler ise yalnız kendi mânalarına delâlet ederler. Bu bakımdan Allah isminin yerini hiçbir isim tutamaz.
Bu isim Allah'tan başkasına ne hakikaten ve ne de mecazen verilemez. Diğer isimlerin ise Allah'tan başkasına isim olarak verilmesinde bir mahzur yoktur. İnsanlara Kadir Celâl ismini vermek gibi. Yalnız bu isimlerin başına insanlara izafe edildiklerinde "kul" mânâsına gelen "abd" kelimesinin ilâvesi güzeldir. Abdülkadir ismi gibi...
er-RAHMÂN
Ezel'de bütün yaradılmışlar hakkında hayır ve rahmet irade buyuran;
Sevdiğini sevmediğini ayırdetmiyerek bütün mahlûkatını sayısız nimetlere garkeden...
Hayatları için lüzumlu olan bütün rızıkları veren...
er-RAHÎM
Pek ziyade merhamet edici;
Verdiği nimetleri iyi kullananları daha büyük ve ebedî nimetler vermek suretiyle mükâfatlandırıcı...
Rahmân ism-i şerîfinden Allah Teâlâ'nın ezelde bütün mahlûkatı için hayır ve rahmet irade buyurduğu anlaşılır. Rahîm ism-i şerîfi ise mahlûkatı arasında irade sahipleri hususan mü'minler için rahmet-i İlâhiyyenin tecellisini ifade eder.
el-MELİK
Bütün mahlûkatın hakikî sâhibi ve mutlak hükümdârı...
Allah'ın ne zâtında ve ne de sıfatında hiçbir varlığa ihtiyacı yoktur. Bilâkis herşey zâtında sıfâtında varlığında ve varlığının devamında O'na muhtaçtır. Bütün kâinatın hakikî sâhibi mutlak hükümdârıdır.
el-KUDDÛS
Hatâdan gafletten aczden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz...
Allah hissin idrâk ettiği hayâlin tasavvur ettiği vehmin tahayyül ettiği fikrin tasarladığı her vasıftan münezzeh ve müberradır. O hatâdan gafletten acizden ve her türlü eksiklikten çok uzak ve pek temiz olandır. Bu bakımdan her türlü takdîse lâyıktır.
İnsan su'-i ihtiyârı karışmadığı müddetçe kâinatta fıtrî olarak bulunan umumî temizlik hakikatı da Cenâb-ı Hakk'ın KUDDÛS isminin tecellîsidir.
es-SELÂM Her çeşit ârıza ve hâdiselerden sâlim kalan;
Her türlü tehlikelerden kullarını selâmete çıkaran;
Cennet'teki bahtiyar kullarına selâm eden...
Bu ism-i şerif Kuddûs ismi ile yakın bir mânâ ifade etmekte ise de Selâm ismi daha ziyade istikbale aittir. Yani Cenâb-ı Hakk'ın gerek zâtı gerek sıfatı ileride en ufak bir tegayyüre bir değişikliğe bir za'fa uğramaktan münezzehtir. O ezelde nasılsa ebedde de öyledir.
el-MÜ'MİN Gönüllerde îman ışığı yakan uyandıran;
Kendine sığınanlara aman verip onları koruyan rahatlandıran...
Allah Teâlâ kalblere îman ve hidâyet bağışlayarak oralardan şübhe ve tereddüdleri kaldırmıştır.
Kendine sığınanlara aman verip korumuş emniyetle rahatlandırmıştır.
el-MÜHEYMİN Gözetici ve koruyucu...
Allah yarattığı mahlûkatının amellerini rızıklarını ecellerini bilip muhafaza eder. Bütün varlığı görüp gözeten yetiştirip varacağı noktaya ulaştıran ancak O'dur. Hiçbir zerre hiçbir lâhza Onun bu lûtuf ve âtıfetinden boş değildir.
el-AZÎZ Mağlûb edilmesi mümkün olmayan galib.
Bu ism-i şerîf kuvvet ve galebe mânâsına gelen İZZET kökünden gelir. Allah Teâlâ mutlak sûrette kuvvet ve galebe sâhibidir.
İzzet sıfatı Kur'an'da birçok yerlerde azab âyetleri bahsinde gelmiştir. Fakat bu ism-i şerîfin yine birçok defa Hakîm ism-i şerîfi ile birleştiği görülür. Bunun mânası: Allah Teâlâ'nın kudreti galibdir fakat hikmeti ile kötülerin cezasını te'hir eder kötülük edip durmakta olan insanları cezalandırmakta acele etmez demektir.
el-CEBBÂR Kırılanları onaran eksikleri tamamlayan;
Dilediğini zorla yaptırmaya muktedir olan...
Bu ism-i şerif cebir maddesindendir. Cebir "kırık kemiği sarıp bitiştirmek eksiği bütünlemek" mânasına geldiği gibi "icbar etmek" yani "zorla iş gördürmek" mânasına da gelir.
Bu mânaya göre Allah Teâlâ Cebbâr'dır. Yani kırılanları onarır eksikleri tamamlar her türlü perişanlıkları düzeltir yoluna kor.
Cebbâr'ın ikinci mânasına göre de; Allah Teâlâ kâinatın her noktasında ve her şey üzerinde dilediğini yaptırmağa muktedirdir. Hüküm ve iradesine karşı gelinmek ihtimali yoktur.
el-MÜTEKEBBİR Her şeyde ve her hâdisede büyüklüğünü gösteren...
Büyüklük ve ululuk ancak Allah'a mahsustur varlığı ile yokluğu Allah'ın bir tek emrine ve iradesine bağlı bulunan kâinattan hiçbir mevcut bu sıfatı takınamaz.
el-HÂLIK Herşey'in varlığını ve varlığı boyunca görüp geçireceği halleri hâdiseleri tayin ve tesbit eden ve ona göre yaratan yoktan vâr eden...
Bu ism-i şerîfin mânasında iki husus vardır:
1. Bir şey'in nasıl olacağını tayin ve takdir etmek
2. O takdire uygun olarak o şey'i îcad etmek.
el-BÂRİ' Eşyayı ve her şey'in âzâ ve cihazlarını birbirine uygun bir halde yaratan...
Her şey'in vücudu mütenasib yani âzası hayat cihazları ve aslî unsurları aaafiyet ve kemmiyet bakımından birbirine münasib olarak yaratıldığı gibi hizmeti ve faydası da umumî âhenge uygun yaratılmıştır.
el-MUSAVVİR Tasvîr eden herşey'e bir şekil ve hususiyet veren...
Allah Teâlâ herşey'e bir sûret bir özellik vermiştir. Herşey'in kendisine göre şekli dıştan görünüşü vardır ki başkalarına benzemez.
Meselâ: İnsanlar arasında tamamiyle birbirinin aynı iki insan yoktur.
Bundan daha garibi parmak uçlarındaki çizgilerdir. Bu çizgiler insanların sayısı kadar değişik gidiyor ve hiçbiri ötekine uymuyor. Şu halde insanın hiç taklit olunamayacak imzası bastığı parmak izidir.
İşte bunlar Allah Teâlâ'nın MUSAVVİR isminin tecellîleridir.
el-ĞAFFÂR Mağfireti pek bol olan...
Gafr örtmek ve sıyânet etmek (korumak) mânâsınadır. Allah mü'minlerin günahlarını örter. Dilediği kullarını da günahlardan sıyânet eder korur. Bu onlar için en büyük nimetlerden biridir.
el-KAHHÂR Herşey'e her istediğini yapacak surette galib ve hâkim...
Kahr bir şey'e onu hor ve hakîr kılacak veya mahv ve helâk edebilecek sûrette galib olmaktır. Allah Teâlâ Kahhâr'dır her vechile üstün ve daima galibdir. Kuvvet ve kudretiyle her şey'i içinden ve dışından kuşatmıştır. Hiçbir şey O'nun bu ihâtasından dışarı çıkamaz. Ona karşı herşey'in boynu büküktür. Kahrına yerler gökler dayanamaz. Kahr ile nice azıp sapmış ümmetleri ve milletleri mahv ve perişan etmiştir.
el-VEHHÂB Çeşit çeşit nimetleri devamlı bağışlayıp duran...
Bu isim Vehhâb kelimesi hibe kökünden gelmektedir. Hibe "herhangi bir karşılık ve menfaat gözetmeden birine bir malı bağışlamak" mânasınadır. Vehhâb ise "Her zaman her yerde ve her şey'i çok çok ve bol bol veren ve karşılık beklemeyen" demektir.
er-REZZÂK Yaratılmışlara faydalanacakları şeyleri ihsân eden...
Rızık Allah Teâlâ'nın bilhassa yaşayan mahlûkatına faydalanmalarını nasib ettiği her şeydir. Rızık yalnız yenilip içilecek şeylerden ibaret değildir. Kendisinden faydalanılan herşey'e rızık denir.
Maddî rızık her türlü yiyecek ve içecek giyilecek ve kullanılacak eşya para mücevher çoluk-çocuk vücudun çalışma kudreti bilgi mal-mülk servet v.s. gibi şeylerdir.
Mânevî rızık ise ruhun ve kalbin gıdası olan şeylerdir. Başta îman olmak üzere insanın mânevî hayatına ait bütün duygular ve o duyguların ihtiyacı olan şeyler hep mânevî rızıktır.
el-FETTÂH Her türlü müşkilleri açan ve kolaylaştıran...
Fettâh kelimesi feth'den gelmektedir. Feth ise "kapalı olan şey'i açmak" mânasınadır.
Kapalı bir şey'i açmak:
a. Maddî olur; bir kapıyı bir kilidi açmak gibi.
b. Mânevî olur; kalbden tasaları kederleri atıp gönlü açmak gibi.
Bitkilerin çiçek açması tohum ve çekirdeklerin sünbül vermesi rızık ve rahmet kapılarının açılması hep Fettâh ism-i şerifinin tecellîsindendir.
el-ALÎM Her şey'i çok iyi bilen...
Allah her şey'i tam mânasıyla bilir. Her şey'in içini dışını inceliğini açıklığını önünü sonunu başlangıcını bitimini çok iyi bilendir O. Olmuşları bildiği gibi olacakları da aynı şekilde bilir. Onun için olmuş - olacak gizli - açık söz konusu değildir. Bunlar insanlar hakkında geçerli olan mefhumlardır. İnsanların bilmesi nisbî ve ârızîdir. Allah'ın bilmesi ise - bütün isim ve sıfatlarında olduğu gibi - zâtî'dir. Onun için O'nun bilmesinde dereceler bulunmaz.
el-KÂBID Sıkan daraltan...
el-BÂSIT Açan genişleten...
Bütün varlıklar Allah Teâlâ'nın kudret kabzasındadır. İstediği kulundan ihsân ettiği servet ve sâmânı evlâd ve iyâli yahut hayat zevkini gönül ferahlığını alıverir. O adam zenginken fakir olur yahut evlâd acısına boğulur yahut iç sıkıntısına ıstırap ve huzursuzluk içine düşer.
İşte bu haller Kâbıd isminin tecellileridir.
Allah istediği kuluna da yepyeni bir hayat verir neş'e verir rızık bolluğu verir bu da Bâsıt isminin tecelliyatıdır.
el-HÂFID Yukarıdan aşağıya indiren alçaltan...
Allah Teâlâ istediği kulunu yukarıdan aşağı atıverir. Şan ve şeref sâhibi iken rezîl ve rüsvây eder ve bu muamelesi çok defa kendisini tanımıyan emirlerini dinlemeyen âsiler başkalarını beğenmiyen mütekebbirler ve hak hukuk tanımayan zâlim zorbalar hakkında tecellî eder.
er-RÂFİ' Yukarı kaldıran yükselten...
Allah Teâlâ istediği kulunu indirdiği gibi istediği kulunu da yükseltir. Şan ve şeref verir. Bâzı gönülleri îman ve irfan ışığı ile parlatır yüksek hakikatlardan haberdâr eder.
Allah'ın yükselttiği insanlar çok defa melek huylu tatlı dilli insanların ayıplarını kusurlarını örtüp eksiklerini tamamlayan; onlara malıyla bedeniyle bilgisiyle nasihatiyle yardım eden nâzik kibar insanlardır. Onlar bu istikametten ayrılmadıkça Allah da bu nimeti kendilerinden almaz.
el-MU'IZZ İzzet veren ağırlayan...
el-MÜZİLL Zillete düşüren hor ve hakîr eden...
İzzet ve zillet birbirine zıd mânalardır. İzzet kelimesinde "şeref ve haysiyet" Zillet kelimesinde ise "alçaklık" mânası vardır.
Bunlar hep Allah Teâlâ'nın mahlûkatı üzerindeki tasarrufları cümlesindendir.
es-SEMİ' İyi işiten...
Allah Teâlâ işitir. Kalblerimizdeki sözleri ve işitilmek şânından olan her şey'i işitir. Mesafeler onun işitmesine perde olamaz. Birini işitmesi ötekilerini işitmesine mâni olmaz. Her hâdiseyi aynı derece açık olarak işitir.
el-BASÎR İyi gören...
Allah Teâlâ herkesin gizli açık yaptığını ve yapacağını görüp durmaktadır. Karanlıklar O'nun görmesine mâni olamaz. Karanlık gibi yakınlık - uzaklık büyüklük - küçüklük gibi insanların görmelerine engel olan şeyler de O'nun görmesine mâni olmaz.
el-HAKEM Hükmeden hakkı yerine getiren...
Allah Teâlâ Hâkim'dir her şey'in hükmünü O verir ve hükmünü eksiksiz icra eder. Hâkimlerin hâkimliğine hükümdarların hükümdarlığına hüküm veren de ancak O'dur. O'nun hükmü olmadan hiçbir şey hiçbir hâdise meydana gelemediği gibi O'nun hükmünü bozacak geri bıraktıracak infazına mâni olacak hiçbir kuvvet hiçbir hükûmet hiçbir makam da yoktur.
el-ADL Tam adâletli...
Adalet zulmün zıddıdır. Zulüm kelimesinde; incitme can yakma mânası vardır. Zulmetmiyerek herkese hakkını vermek ve her şey'i akıl ve mantığa hikmet ve maslahata uygun olarak yapmak da adalet demektir.
Allah Teâlâ Âdil'dir. Zâlimleri sevmez. Zâlimlerle düşüp kalkanları ve hattâ sadece uzaktan onlara imrenenleri ve sevenleri de sevmez.
el-LÂTÎF En ince işlerin bütün inceliklerini bilen nasıl yapıldığına nüfuz edilemeyen en ince şeyleri yapan;
İnce ve sezilmez yollardan kullarına çeşitli faydalar ulaştıran...
Allah Teâlâ Lâtîf'dir. En ince şeyleri bilir. Çünkü onları yaratan O'dur. Nasıl yapıldığı bilinmiyen gizli olan en ince şeyleri yapar.
el-HABÎR Her şey'in iç yüzünden gizli taraflarından haberdar olan...
En küçüğünden en büyüğüne kadar bütün eşya ve hâdiselerden Allah haberdardır. Onun haberi olmadan hiçbir hâdise cereyan etmez.
el-HALÎM Hilm suçluların cezasını vermeye gücü yetip dururken bunu yapmamak onlar hakkında yumuşak davranmak ve cezalarını geriye bırakmaktır. Suçluyu cezalandırmağa iktidarı olmayana halîm denmez. Halîm kudreti yettiği halde bir hikmete binaen cezalandırmayana denir.
Allah Teâlâ Halîm'dir. Her günah işleyeni hemen cezalandırmaz. Hışım ve gazabda acele etmez mühlet verir. Bu mühlet içinde yaptıklarına pişman olup tevbe edenleri afveder. Israr edenler hakkında hüküm artık kendisine kalmıştır.
el-AZÎM Bütün büyüklüklerin sâhibi...
Azamet büyüklük mânasınadır. Hakikî büyüklük Allah'a mahsustur. Yerde gökte bütün varlık içinde mutlak ve ekmel büyüklük ancak O'nundur ve herşey O'nun büyüklüğüne şâhiddir. Bu sıfatta da Allah'a herhangi bir denk bulunması muhaldir.
el-ĞAFÛR Mağfireti çok...
Allah Teâlâ'nın mağfireti çoktur. Bir kulun kusuru ne kadar büyük ve çok olursa olsun onları örter meydana çıkarıp da sâhibini rezîl etmez.
Kusurları insanların gözünden gizlediği gibi melekût âlemi sâkinlerinin gözünden de gizler. İnsanların görmediği bâzı şeyleri melekût âlemi sâkinleri görürler. Gafûr ism-i şerîfi kusurların onların gözünden de gizlenmesini ifade eder.
eş-ŞEKÛR Kendi rızâsı için yapılan iyi işleri daha ziyadesiyle karşılayan...
Şükür iyiliği iyilikle karşılamak demektir. Şükür Allah Teâlâ'ya karşı kulun yapması gereken bir vazifesidir.
Şekûr ise az tâat karşılığında çok büyük dereceler veren sayılı günlerde yapılan amel karşılığında âhiret âleminde sonsuz nimetler lûtfeden demektir. Bu mânaya Allah'dan başka hakikî sâhip yoktur.
el-ALİYY Her hususta herşeyden yüce olan...
Allah Teâlâ yücedir yüksektir.
Yüksekliğin hakikî mânası şudur:
1. Allah'tan daha üstün bir varlık düşünülmesi imkânsızdır.
2. Bir benzeri veya ortağı veya yardımcısı yoktur.
3. Şânına yaraşmayan her şeyden uzaktır.
4. Kudrette bilgide hükümde iradede ve diğer bütün kemâl sıfatlarında üstündür. Şu halde Aliyy her şey kendisinin dûnunda emrinde ve hükmü altında olan Zât demektir.
el-KEBÎR Büyüklükte kendisinden daha büyüğü düşünülemeyen...
Allah Teâlâ kibriyâ sâhibidir. Kibriyâ zâtın kemâli demektir. Her bakımdan büyük varlığının kemâline hudut yoktur. Bütün büyüklükler O'na mahsustur.
el-HAFÎZ Yapılan işleri bütün tafsilâtıyla tutan her şey'i belli vaktine kadar âfât ve belâlardan saklıyan...
Hıfz korumak demektir. Bu koruma iki şekilde olur.
Birincisi varlıkların devamını sağlamak muhafaza etmektir.
İkincisi birbirlerine zıd olan şeylerin yekdiğerlerine saldırmasını önlemek birbirlerinin şerrinden onları korumaktır.
Allah her mahlûkuna kendine zararlı olan şeyleri bilecek bir his ilham buyurmuştur. Bu Hafîz ism-i şerîfinin tecelliyatındandır. Bir hayvan kimyevî tahlil raporuna muhtaç olmadan kendine zararlı otları bilir ve onları yemez. Kulların amellerinin yazılması zâyi olmaktan korunması da Hafîz isminin iktizasıdır. Bu bakımdan âhirette yeniden dirilme ve yaptıklarından hesaba çekilme ile Hafîz isminin yakından alâkası vardır.
el-MUKÎT Her yaratılmışın azığını ve gıdasını tayin eden azıkları beden ve kalblere gönderen...
Bu mânaya göre Mukît Rezzak mânasınadır. Yalnız Mukît Rezzâk'tan daha hususîdir. Rezzak azık olanı da olmayanı da içine alır.
el-HASÎB Herkesin hayatı boyunca yapıp ettiklerinin bütün tafsilât ve teferruatiyle hesabını iyi bilen;
Her şey'e ve herkese her ihtiyacı için kâfi gelen...
Allah Teâlâ neticesi hesapla bilinecek ne kadar miktar ve kemmiyet varsa hepsinin neticelerini hiçbir ameliyeye (işleme) muhtaç olmadan doğrudan doğruya ve apaçık bilir.
Allah Teâlâ herkese her ihtiyacı için kâfidir. Bu kifâyet O'nun varlığının devam ve kemâlini gösterir.
el-CELÎL Celâdet ululuk ve heybet sâhibi celâl sıfatları ile muttasıf...
Celâdet ve ululuk Allah'a mahsustur. Onun zâtı da büyük sıfatları da büyüktür. Fakat bu büyüklük cisimlerdeki gibi hacim veya yaşlılık itibarı ile değildir. Zamanla ölçülmez mekânlara sığmaz.
el-KERÎM Keremi lütuf ve ihsânı bol...
Allah vaad ettiği zaman sözünü yerine getirir verdiği zaman son derece bol verir muktedirken afveder.
er-RAKÎB Bütün varlıklar üzerinde gözcü bütün işler murakabesi altında bulunan...
Bir şey'i koruyan ve devamlı kontrol altında bulundurana rakîb derler; bu da bilgi ve muhafaza ile olur.
Allah Teâlâ bütün varlıkları her lâhza gözetip duran bir şâhid bir nâzırdır. Hiçbir şey'i kaçırmaz. Her birini görür ve herkesin yaptığına göre karşılığını verir.
el-MÜCÎB Kendine dua edip yalvaranların isteklerini işitip cevab veren onları cevabsız bırakmayan...
Burada bir hususu iyi bilmek gerekir: Cevab vermek ayrıdır kabûl etmek ayrıdır. Âyet-i kerîmede Allah tarafından her duaya cevab verileceği va'dedilmiştir. Fakat kabûl edileceği va'dedilmemiştir. Zira kabûl edip etmemek Cenâb-ı Hakk'ın hikmetine bağlıdır. Hikmeti iktiza ederse istenenin aynını aynı zamanda kabûl eder. Dilerse istenenin daha iyisini verir. Dilerse o duâyı âhiret için kabûl eder dünyada neticesi görülmez. Dilerse de kulun menfaatine uygun olmadığı için hiç kabûl etmez.
el-VÂSİ' Geniş ve müsaadekâr...
Allah'ın ilmi rahmeti kudreti afv ve mağfireti geniştir ve her şey'i kaplamıştır. Allah'ın ilminden hiçbir şey gizlenemez ikram ve ihsanına bir nihayet yoktur.
el-HAKÎM Bütün işleri hikmetli...
Allah Hakîm'dir. Faydasız boş ve tesadüfî bir işi yoktur. Her emir ve filinin her yönüyle sonsuz fayda ve maslahatları vardır. Her yarattığı mahlûk her yaptığı iş bütün kâinat nizamı ile alâkalıdır. Kâinatın umumî nizamı ile tenâkuz teşkil eden hiçbir hâdise bir mahlûk bir iş yoktur.
el-VEDÛD İyi kullarını seven onları rahmet ve rızasına erdiren sevilmeye ve dostluğu kazanılmaya biricik lâyık olan...
Vedûd'un iki mânası vardır: 1. Seven 2. Sevilen.
Allah Teâlâ kullarını çok sever onları lütuf ve ihsanına garkeder. Sevilmeye lâyık ve müstehak olan da ancak O'dur.
el-MECÎD Zâtı şerefli ef'âli güzel olan her türlü övgüye lâyık bulunan...
Bu ism-i şerîfin mânasında iki mühim unsur vardır:
Biri: Azamet ve kudretinden dolayı yaklaşılamaz olmak.
İkincisi: Yüksek huylarından güzel işlerinden dolayı övülüp sevilmek...
el-BÂİS Ölüleri diriltip kabirlerinden kaldıran; gönüllerde saklı olanları meydana çıkaran...
Allah Teâlâ insanları onlar ölüp toprak olduktan sonra âhiret günü dirilterek kabirlerinden kaldıracak ve ruhları ile cesedleri birlikte olarak hesaplarını görecek sonra da yine ruh ve cesedleri birlikte olarak mükâfat veya cezalarını verecektir.
eş-ŞEHÎD Her zamanda hâdiselerin dış yüzünü bilen ve her yerde hâzır ve nâzır olan...
Allah mutlak surette herşey'i bilmesi bakımından Alîm'dir. Hâdiselerin esrarını iç yüzünü bilmesi yönünden Habîr'dir. Dış yüzünü bilmesi yönünden de Şehîd'dir.
el-HAKK Varlığı hiç değişmeden duran...
Hakk varlığı hakikî bulunan zâtın ismidir. Yani varlığı daima sâbittir. Allah Teâlâ'nın zâtı yokluğu kabûl etmediği gibi herhangi bir değişikliği de kabûl etmez. Hakikaten vâr olan yalnız Allah'tır.
el-VEKÎL Usûlüne uygun şekilde kendisine tevdi edilen işleri en güzel şekilde neticelendiren...
Kendisine iş ısmarlanan zâta vekîl denir. Allah Teâlâ en güzel ve en mükemmel vekîl'dir. İşlerin hepsini tedvîr tedbîr ve idare eden O'dur. Fakat kendisi hiçbir işinde vekîle muhtaç değildir. Allah Teâlâ kendisine tevekkül edenlerin işlerini en iyi neticeye ulaştırır.
el-KAVİYY Çok kuvvetli...
el-METÎN Çok sağlam...
Kuvvet tam bir kudrete delâlet eder. Metânet ise kuvvetin şiddetini ifade eder.
Allah'ın kuvveti de öteki sıfat ve isimleri gibi nâ-mütenâhîdir tükenmez gevşemez hudut içine sığmaz ölçüye gelmez. Allah'ın kudreti bahsinde zorluk - kolaylık söz konusu değildir. Bir yaprağı yaratmakla kâinatı yaratmak birdir.
Allah Teâlâ tam bir kuvvet sahibi olmak bakımından Kaviyy gücünün çok şiddetli olması bakımından Metîn'dir.
el-VELİYY İyi kullarına dost olan yardım eden...
Allah sevdiği kullarının dostudur. Onlara yardım eder. Sıkıntılarını darlıklarını kaldırır ferahlık verir. İyi işlere muvaffak kılar. Her çeşit karanlıklardan kurtarır nurlara çıkarır. Artık onlara korku ve hüzün yoktur. Herkesin korktuğu zaman onlar korkmazlar.
el-HAMÎD Ancak kendisine hamd ü senâ olunan bütün varlığın diliyle biricik övülen medhedilen...
Hamd; ihsan sâhibi büyüğü övmek tâzim fikri ve teşekkür kasdiyle medh ü senâ etmektir.
Her mevcûd hâl diliyle olsun kâl diliyle olsun Allah Teâlâ'yı tesbih ve takdîs etmektedir. Bütün hamd ü senâlar O'na mahsustur. Hamd ve şükürle kendisine tâzim ve ibâdet olunacak veliyy-i nimet ancak O'dur.
el-MUHSÎ Herşey'in sayısını bir bir bilen...
İlmi herşey'i ihâta eden ve herşey'in miktarını bilip eksiksiz tastamam sayabilen Allah'dır.
Allah Teâlâ herşey'i olduğu gibi görür ve bilir yani bütün mevcûdatı toptan bir yığın hâlinde birbirinden seçilmez karışık bir şekilde değil; cinslerini nev'ilerini sınıflarını ferdlerini zerrelerini birer birer saymış gibi gayet açık görür ve bilir.
el-MÜBDİ' Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan...
Mübdi bir mânada îcad demektir. Muîd ism-i şerîfi de îcad mânasına gelir. İcadın bir benzeri daha evvel yaratılmış meydana getirilmiş ise iâde; değilse yani benzeri maddesi olmayan yeni bir şey ise ibdâ denir.
el-MUÎD Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan...
Herşey mukadder olan ömrünü tamamlayıp öldükten sonra Allah'tan başka kimse kalmaz fakat varken yok olan bu insanları âhiret günü Allah Teâlâ diriltip yeniden hayatlandırır yeniden yaratır. Sonra da dünya hayatlarında yaptıkları işlerden hesaba çeker.
el-MUHYÎ Hayat veren can bağışlayan sağlık veren...
Allah Teâlâ cansız maddelere hayat ve can verir.
Her gün her saat her saniye yeryüzünde milyonlarca varlık hayat bulup dünyaya gelmektedir. Bütün bunlar Allah'ın emr ü fermaniyle yaratmasıyle ve müsaadesiyle olmaktadır. Allah yoğu var edip hayat verdiği gibi ölüyü de tekrar canlandırabilir. Buna ihyâ yani diriltme denir. Hayatı hiç yoktan veren zâtın ölülere yeniden hayat verip diriltmesi elbette son derece kolaydır.
el-MÜMÎT Canlı bir mahlûkun ölümünü yaratan...
Allah yarattığı her canlıya muayyen bir ömür takdîr etmiştir. Canlı varlıklar için ölüm mukadder ve muhakkaktır. Hayatı yaratan Allah olduğu gibi ölümü yaratan da yine O'dur.
Ancak bu ölüm yok oluş hiçliğe gidiş değil bil'akis fâni hayattan bâkî hayat geçiştir.
el-HAYY Diri; her şey'i bilen ve her şey'e gücü yeten...
Hayy diri demektir bunun zıddına meyyit denir ki ölü mânasına gelir.
Allah Teâlâ ölmez daima hâzır ve nâzırdır. Yaşayan mahlûkatın hayatını veren de O'dur. O olmasaydı hayattan eser olmazdı. O daima fenâdan zevalden hatâdan münezzehtir. Her an Alîm her an Habîr her an Kadîr'dir.
el-KAYYÛM Gökleri yeri her şey'i ayakta tutan...
Kayyûm kâim'in mübalâğasıdır. "Her şey üzerinde kâim" demektir. Bunun mânası "Bir şey'in kıyâmı yani bir varlık sâhibi olarak durabilmesi neye bağlı ise onu veren" demektir.
Allah Teâlâ her şey'in mukadder olan vaktine kadar durması için sebeblerini ihsân etmiştir. Onun için herşey Hak ile kâimdir. el-VÂCİD Hiçbir şey'e ihtiyacı olmayan; istediğini istediği vakit bulan. Kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan...
Ulûhiyet sıfatları ve bunların kemâli hususunda kendisine gerekli olan herbir şey şânı yüce olan Allah'ın zâtında mevcuddur.
el-MÂCİD Kadr ü şânı büyük kerem ve semâhati bol...
Allah Teâlâ'nın kendisiyle âşinalığı olan kullarına kerem ve semâhati ifadeye sığmaz ölçüye gelmez. Meselâ: Onları temiz ahlâk sâhibi olmaya iyi işler yapmaya muvaffak kılar da sonra yaptıkları o güzel işleri hâiz oldukları seçkin vasıfları sebebiyle onları över sitayişlerde bulunur. Kusurlarını afveder kötülüklerini mahveder.
el-VÂHİD Tek...
Zâtında sıfatlarında işlerinde isimlerinde hükümlerinde asla şerîki (ortağı) veya nazîri (benzeri) ve dengi bulunmayan...
es-SAMED Hâcetlerin bitirilmesi ızdırapların giderilmesi için tek merci' ihtiyaç ve dileklerde kendisine müracaat edilen arzu ve bütün istekler kendisine sunulan...
Allah Teâlâ her dileğin biricik merciidir. Yerde gökte bütün hâcet sâhipleri yüzlerini O'na döndürmekte gönüllerini O'na bağlamakta el açarak yalvarmalarını O'na arzetmektedirler. Buna lâyık olan da yalnız O'dur.
el-KÂDİR İstediğini istediği gibi yapmağa gücü yeten...
Allah Teâlâ kudretine bir ayna olmak üzere kâinatı yaratmıştır. Gök boşluğunun ölçülmesi mümkün olmayan genişliği içinde akıllara hayret ve dehşet verecek derecede birbirlerine uzak mesafelerde milyarlarca güneşleri yandırmak... Fezalarda sayısı belirsiz âlemleri birbirine çarpmadan koşturmak... Bir damla suyun içinde birbirine temas etmeden hesapsız hayvanatı yüzdürmek Kâdir isminin tecelliyatındandır.
el-MUKTEDİR Kuvvet ve kudret sâhipleri üzerinde istediği gibi tasarruf eden...
Allah Teâlâ her şey'e karşı mutlak ve ekmel surette Kâdirdir. Her şey'e kâdir olduğu içindir ki dilediği şey'i yaratır ve isterse onda dilediği kadar kuvvet ve kudret de yaratır.
el-MUKADDİM İstediğini ileri geçiren öne alan...
Allah Teâlâ bütün mahlûkatı yaratmıştır. Fakat ancak seçtiklerini ileri almıştır. İnsanların bâzısını dince dünyaca bâzısı üzerine derece derece yükseltmiştir. Fakat bu yükseltme ve seçme kulların kendi amelleri ile ona lâyık olmaları neticesinde olmuştur.
el-MUAHHİR İstediğini geri koyan arkaya bırakan...
Allah Teâlâ istediğini ileri istediğini geri aldığı gibi bâzan da kullarının teşebbüslerini onların bekledikleri zamanda semerelendirmez maksadlarını arkaya bırakır. Bunda birçok hikmetleri vardır. Bu hikmetleri araştırmalı sezmeğe çalışmalıdır.
el-EVVEL Her varlıktan mukaddem olan başlangıcı olmayan...
Allah Teâlâ bütün varlıklar üzerine mukaddem olup kendi varlığının evveli yoktur. Kendisi için asla başlangıç tasavvur olunamaz. Onun için Ona EVVEL demek "ikincisi var" demek değildir. "Sâbık'ı yani kendisinden evvel bir varlık sâhibi yok" demektir.
el-ÂHİR Sonu olmayan...
Herşey biter helâk ve fenaya gider ancak O kalır. Varlığının sonu yoktur. Evveliyetine bidayet olmadığı gibi âhiriyetine nihayet yoktur. Onun için Ona "Âhir" demek "Bir sâbık'ı yani kendisinden evvel bir varlık sâhibi var" demek değildir. "Bir lâhıkı yok" demektir.
ez-ZÂHİR Âşikâr olan kat'î delillerle bilinen...
Allah Teâlâ'nın varlığı herşeyden âşikârdır. Gözümüzün gördüğü her manzara kulağımızın işittiği her nağme elimizin tuttuğu dilimizin tattığı her şey fikirlerimizin üzerine çalıştığı her mâna hâsılı gerek içimizde gerek dışımızda şimdiye kadar anlayıp sezebildiğimiz her şey O'nun varlığına birliğine kemal sıfatlarına şâhiddir.
el-BÂTIN Gizli olan; duyu organları ile idrâk edilemeyen...
Allah Teâlâ'nın varlığı hem âşikardır hem gizlidir.
Âşikârdır çünkü varlığını bildiren delil ve nişanları gözsüzler bile görmüş ve bu hakikatler hakikatı yüce varlığa eşyanın umumî şehadetini sağırlar bile işitmiştir.
Gizlidir. Çünkü biz Onu künhüyle bilemeyiz. Amma varlığını kat'î surette biliriz.
el-VÂLÎ Mahlûkatın işlerini yoluna koyan;
Bu muazzam kâinatı ve her an biten hâdisatı tek başına tedbîr ve idare eden...
Allah Teâlâ bütün varlığı idare eden biricik ve en büyük vâlidir. Diğer vâliler ve hükümdarların idaresi O'nun izni ve müsaadesi iledir. Ve onların velâyet ve idaresi son derece nâkıstır.
Allah'ın velâyet ve tedbiri ise sınırsız gerçek ve hakikîdir. Her şey emri ve iradesi altındadır. Herşey'i bilir. Ondan habersiz mülkünde hiçbir şey cereyan etmez. Âdile mükâfatını zâlime cezasını eksiksiz verir... Sebebler O'nun icraat ve idaresinde yardımcı değil sadece izzet ve haşmetini gösteren birer perdedirler. Hakikî te'sir O'nun kudretindendir.
el-MÜTEÂLÎ Yaratılmışlar hakkında aklın mümkün gördüğü her şeyden her hal ve tavırdan pek yüce ve pek münezzeh...
Meselâ bir zengin hakkında "Bu adam yarın fakir düşebilir" denebilir ve adam da zenginken fakir olabilir. Fakat Allah Teâlâ hakkında bu gibi ihtimallerin düşünülmesi mümkün değildir. O her türlü noksanlık eksiklik zaaf âcizlik hatâ ve kusurdan münezzehtir. İsteyenler çoğaldıkça ihsanı artar herkese hikmet ve iradesine göre verir. Verdikçe hazîneleri tükenmez...
el-BERR Kulları hakkında kolaylık isteyen; iyilik ve bahşişi çok olan...
Allah Teâlâ kulları için daima kolaylık ve rahatlık ister zorluk istemez zorluk çıkaranları da sevmez. Yapılan kötülükleri bağışlar örter. Bir iyiliğe en az 10 mükâfat verir. Kul gönlünden iyi bir şey geçirmişse onu yapmamış olsa bile yapmış gibi kabûl edip mükâfat verir. Aksine kötülükleri ise yapmadıkça cezalandırmaz.
et-TEVVÂB Tevbeleri kabûl edip günahları bağışlayan...
Bu ism-i şerîf tevbe'nin mübalâğa sîgasıdır. Tevbenin asıl mânâsı dönmektir. Kulun isyan yolundan dönmesi demektir.
el-MÜNTEKIM Suçluları adaleti ile müstehak oldukları cezaya çarptıran...
Allah Teâlâ'nın intikamı vardır. Âsîlerin belini kıran cânilerin hakkından gelen taşkınlık yapan azgınlara hadlerini bildiren şübhesiz ki O'dur.
el-AFÜVV Afvı çok...
Allah Teâlâ günahları silen onları hiç yokmuş gibi kabûl edendir.
Bu mânaya göre bu isim Gafûr ismine yakındır. Ancak arada şu fark vardır: Gufran: Günahları örtüvermek demektir. Afv ise günahları kökünden kazımaktır. Günahları kökünden kazımak o şey'i örtmekten daha iyidir.
er-RAÛF Çok re'fet ve şefkat sâhibi...
Mahlûkat içinde bilhassa insanlar için Allah'ın inâyeti kerem ve re'feti hiçbir ölçüye ve ifadeye sığmayacak kadar geniş ve büyüktür.
MÂLİKÜ'L-MÜLK Allah Teâlâ mülkün hem sâhibi hem hükümdârıdır. Mülkünde dilediği gibi tasarruf eder. Hiçbir kimsenin O'nun bu tasarrufuna itiraz ve tenkide hakkı yoktur... Dilediğine verir dilediğinden alır. Mülkünde hiçbir ortağa ve yardımcıya ihtiyacı yoktur.
ZÜ'L-CELÂLİ ve'l-İKRÂM Hem büyüklük sâhibi hem fazl-ı kerem...
Celâl; büyüklük ululuk mânasınadır. Büyüklük alâmeti olan ne kadar kemâlât varsa hepsi Allah'a mahsustur. Mahlûkattaki kemâlât O'nun kemâlinin zayıf bir gölgesi ve işaretidir.
Allah Teâlâ aynı zamanda büyük bir fazl-ı kerem sâhibidir de... Mahlûkat üzerine akıp taşmakta olan sayıya gelmez sınır kabûl etmez nimetler hep O'nun ihsanı ve ikrâmıdır. O nimetlerin zerresinde olsun hiç kimsenin hakkı yoktur.
el-MUKSİT Bütün işlerini denk birbirine uygun ve yerli yerinde yapan.
Mazlûma acıyıp zâlimin elinden kurtaran.
Allah Teâlâ en üstün bir adalet ve merhametin sâhibidir. Her işi birbirine denk ve lâyıktır. Zerre kadar da olsa haksızlığı tervic etmez. Kullarına muamelesi merhamet ve adalet üzeredir. Yapılmış olan hiçbir iyiliğin zerresini bile karşılıksız bırakmaz. İnsanların birbirlerine karşı işledikleri haksızlıkları da düzelterek hakkı yerine getirir.
el-CÂMİ' İstediğini istediği zaman istediği yerde toplayan.
Birbirine benzeyen benzemeyen ve zıd olan şeyleri bir araya getirip tutan...
Cem dağınık şeyleri bir araya toplama demektir. Allah Teâlâ vücudlarımızın çürüyerek suya havaya toprağa dağılmış zerrelerini tekrar birleştirecek bedenlerimizi yeni baştan inşa edecektir.
Allah Teâlâ birbirine benzeyen şeyleri bir araya getirip topladığı gibi birbirinden ayrı varlıkları da bir araya getirmektedir. Onların iç içe birlikte yaşamalarını te'min etmektedir. Sıcaklık ile soğukluk kuruluk ile nemlilik gibi birbirine zıd unsurları bir arada tutması da yine Allah'ın Câmi' isminin tecellisindendir.
el-GANİYY Çok zengin ve her şeyden müstağnî...
Ganiy hiçbir şey'e ihtiyacı olmayan herşey yanında mevcud bulunduğu için hiçbir şekilde başkasına müracaat mecburiyetinde kalmayan zât demektir.
el-MUĞNÎ İstediğini zengin eden...
Allah Teâlâ dilediğini zengin eder ömür boyunca zengin olarak yaşatır. Dilediğini de ömür boyunca fakirlik içinde bırakır.
Bâzı kullarını zenginken fakir bazılarını da fakirken zengin yapar.
"Kıyamet günü fakirlik ve zenginlik tartılmayacak; fakirliğe ne ölçüde sabredildiği zenginliğe de ne ölçüde şükredilmiş olduğu hesab edilecek. Mesele çok fakir veya çok zengin olmak değil çok sabretmek veya çok şükretmektir." (Yahya bin Muaz)
el-MÂNİ' Bir şey'in meydana gelmesine müsâade etmeyen...
İyiden ve kötüden pek çok arzularımız vardır ki biri bitmeden biri ortaya çıkar. Yaşadığımız müddetçe bunlar ne biter ne de tükenir... Biz de bu arzularımızı elde etmek için çalışır dururuz. Her arzumuz bir takım sebeblere sebebler de Mâni' ve Mu'tî olan Allah'ın emrine bağlıdır. Allah Teâlâ isteyenlerin isteklerini dilerse verir; o zaman isteyenin tuttuğu sebebler çabucak meydana gelir. Mu'tî ism-i şerîfinin mânası budur. Allah Teâlâ bâzı isteklere de müsaade etmez. O zaman isteyenin yapıştığı sebebler kısır kalır ne kadar çabalanırsa çabalansın netice vermez. Bu da Mâni' ism-i şerîfinin tecellîsidir.
Kullarının başına gelecek felâket ve musibetleri önlemek geri çevirmek de yine Mâni' ism-i şerîfinin tecelliyatındandır.
ed-DÂRR Elem ve zarar verici şeyleri yaratan...
en-NÂFİ' Hayır ve menfaat verici şeyleri yaratan...
Menfaatları ve mazarratları hayır ve şerleri yaratan Allah Teâlâ'dır. İnsana menfaat ve zararlar belli bâzı sebebler altında geliyorsa da o sebebler o menfaat ve zararların sâhibi ve müessiri değil birer perdesidir. Gerçekte zararın da faydanın da hayrın da şerrin de yaratıcısı Allah'tır.
en-NÛR Âlemleri nurlandıran; istediği sîmalara zihinlere ve gönüllere nûr yağdıran...
Bütün eşyayı aydınlatan nûr şübhesiz ki Allah'ın zâtının nûrundandır. Çünkü göklerin ve yerin nûru O'dur.
Nasıl ki güneşin aydınlattığı her zerre güneşin varlığına bir delildir kâinatın her zerresinde görünen aydınlık da o aydınlığı yaratan varlığın mevcud olmasına bir delil teşkil etmektedir.
el-HÂDÎ Hidayeti yaratan.
İstediği kulunu hayırlı ve kârlı yollara muvaffak kılan muradına erdiren.
Her yarattığına neye ihtiyacı varsa ne yapması gerekiyorsa onu öğreten...
Hidâyet; Allah Teâlâ'nın lütuf ve keremiyle kullarına sonu hayır ve saadet olacak isteklerin yollarını göstermesi veya o yola götürüp muradına erdirmesi demektir. Sadece hayır yolunu ve sebeblerini göstermeğe irşâd; neticeye erinceye kadar o yolda yürütmeye de tevfîk denir.
Hidâyetin karşılığı dalâlettir. Dalâlet doğru yoldan bile bile veya iğfale kapılarak sapmak demektir. Hidâyetin neticesi îman dalâletin neticesi îmansızlık ve küfürdür...
el-BEDÎ' Örneksiz misalsiz acîb ve hayret verici âlemler îcad eden...
Zâtında sıfatında fiillerinde emsâli görülmemiş olan...
Bedî' mübdî mânasınadır. Mübdî ibdâ eden yani örneği bulunmayan bir şey'i îcad eden demektir.
Allah herhangi bir kuluna peygamberlik veya velîlik vererek üstün kılmışsa bu üstünlükle o kul kendi zamanındaki sair insanlara nisbetle bedî' olmuştur. Bâzı âlimlere verilen Bediüzzaman lâkabı gibi. Bu tâbir zamanının eşsiz misilsiz âlimi mânasına gelmektedir.
el-BÂKÎ Varlığının sonu olmayan...
Bu ism-i şerîf "varlığın devamını" bildiren bir kelimedir. Varlığın devamı önü ve sonu olmamakladır. Önü olmamak mülâhazasıyla Allah Teâlâ'ya Kadîm sonu olmamak mülahazasıyla Bâkî denir. Bu mânalara yakın Ezelî ve Ebedî ism-i şerifleri de vardır.
Allah Teâlâ'nın varlığı devam bakımından zaman mefhumu içine girmez. Çünkü zaman denilen şey kâinatın yaratılmış olduğu andan itibaren sonsuzluğa doğru akışının derecelerini gösteren bir mefhumdur. Şu halde zaman yaratılmışlar başlamıştır ve onlarla bitecektir. Kâinat yokken zaman da yoktu fakat Allah Teâlâ vardı. Kâinat biter zaman da biter fakat Allah BÂKÎdir.
el-VÂRİS Servetlerin geçici sâhipleri elleri boş olarak yokluğa döndükleri zaman servetlerin hakikî sâhibi...
Allah Teâlâ mülkün gerçek sâhibi olduğu gibi gerçek vârisidir de. İnsanların mülk sâhibi olmaları geçici olduğu gibi varislikleri de geçici ve muvakkattır. Mülkün gerçek vârisi mülk sâhibi Allah'tır. Kıyâmet hengâmında bütün canlılar ölecek bütün mülk tamamıyla O'na kalacaktır.
er-REŞÎD Bütün işleri ezelî takdîrine göre yürütüp bir nizam ve hikmet üzere âkıbetine ulaştıran;
Her şey'i yerli yerine koyan en doğru şekilde nizama sokan...
Reşîd isminde iki mâna vardır:
1. Doğru ve selâmet yolu gösteren. Bu mânada Hâdî ismiyle eş mânaya gelir.
2. Hiçbir işi boş ve faydasız olmayan hiçbir tedbîrinde yanılmayan hiçbir takdîrinde hikmetsizlik bulunmayan zât mânasındadır.
es-SABÛR Allah bir işi vakti gelmeden yapmak için acele etmez. Yapacağı işlere muayyen bir zaman koyar ve onları koyduğu kanunlara göre - zamanı gelince - icra eder. Önceden çizdiği zamandan - bir tenbelin yaptığı gibi - geciktirmez. Ve kezâ - bir acelecinin yaptığı gibi - zamanı gelmeden yapmağa kalkmaz. Bil'akis her şey'i hangi zamanda yapılmasını takdîr buyurmuş ise o zaman yapar.



 
 
   
 
.
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol